24 Şubat 2011 Perşembe

AHİRETE İMAN

    Ahiret, bu dünyadan sonraki nihayetsiz (sonsuz) alemdir. Yüce Allah, içinde yaşadığımız bu dünyayı ve üzerinde olan bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün gelecek, bu dünyadan ve üzerinde bulunanlardan hiç bir eser kalmayacaktır. Allah'ın takdir ettiği gün gelince
, insanlarla beraber bütün canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Bütün dağlar-taşlar, yerler-gökler parçalanacaklardır. Böylece bu alem bambaşka bir alem olacaktır. Bu, kıyamettir. Bundan sonra yine Yüce Allah'ın takdir ettiği zaman gelince, bütün insanlar yeniden dirileceklerdir.
İnsanların hepsi "Mahşer" denilen çok geniş ve düz bir sahada toplanmış olacaklar ve yeni bir hayat başlayacaktır. Buna "Umumi Haşr" denilir. Bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez ve tükenmez, sonu gelmez bir halde devam edecek olan aleme, ahiret alemi denir. Buna inanmak da, müslümanlıkta bir esastır.
     Kıyametin kopması ve ahiretin meydana gelmesi, Kur'an'ın ayetleriyle, Peygamberin hadisleriyle ve ümmetin birliği ile sabittir. Diğer bütün peygamberler de kendi ümmetlerine bu gerçeği bildirmişlerdir. Onun için ahirete iman etmek büyük bir görevdir ve her din için önemli bir inançtır.
   Kudretine nihayet bulunmayan Yüce Allah için, gelecekte ahiret hayatını meydana getirmek pek kolay şeydir. Alemleri yoktan var eden, hele insanları birçok güç ve meziyetlerle yaratıp kendilerine hayat veren büyük Yaratıcımız için, bütün bu alemleri yok ettikten sonra tekrar yaratmak zor birşey midir? Bir şeyi önce var eden, sonra tekrar onu var edemez mi? Bunları tekrar var edemeyen yaratıcı olur mu? Hayır, Yüce Allah öyle bir büyük yaratıcıdır ki, nice alemleri de yaratmaya kadirdir. Bir kere astronomi ilmine bakalım: Ucu bucağı olmayan bir boşlukta dolaşıp duran ve zaman zaman parlayıp sönen yüz binlerce nur ve ışık alemini bu ihtişamları ile yaratmış olan Allah, ahiret alemini de yaratmaya kadirdir.
     Allah'a hamdolsun ki, biz müslümanlar, ahiret gününe, ahiretin sonsuz hayatına, Cennet ve Cehennem'in daha önceden yaratılmış olduğuna inanıyoruz. İşte bu iman bizi kurtuluşa götürür, ruhumuzu yükseltir ve bizi mutluluğa kavuşturur. Bu imandan yoksun olmak, insanı şaşırtıp sapıklığa düşürür, hertürlü fenalığa sürükler ve hem dünyada ve hem de ahirette yüzü kara eder.
   Kıyametin Oluşu ve Başlangıç Alâmetleri
     Ahiret alemi başlamadan önce, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bütün insanların ve bütün alemlerin başına kıyamet kopacaktır. Bu kıyametin kopmasını "Sûr'a birinci üfürüş" olayı meydana getirecektir.
   Şöyleki: Melek İsrafil (a.s) "Sûr"denilen ve niteliği ve Yüce Allah tarafından bilinen bir ses verme cihazına üfürecektir. Bundan çıkan korkunç bir ses ile bütün canlılar ölecek, herşey altüst olacaktır.
     Bildiğimiz yer sarsıntıları, su basmaları, yanardağların patlamaları, yıldırımların düşmesi ve yerlerin çökmesi gibi bir takım olaylar yüzünden yeryüzünde ne korkunç ve ne büyük felaketler meydana gelmektedir. Bunlardan her biri, Yüce Allah'ın büyük kudretini gösteren nişanlardır. İşte yeryüzünde ve göklerde büyük kıyametin kopması da, bizce bilinmeyen çok korkunç bir ses ve gürültü ile (Sûr'a üfürülmenin dehşeti) ile olacaktır. Kimbilir, hatır ve hayalimize gelmeyen daha nice büyük olaylar ve görüntüler buna eşlik edecektir. Bütün âlemlerdeki düzen ve ölçü, ancak Yüce Allah'ın eseridir. O'nun kudretinin delilidir. Yüce Allah bu düzen ve ölçüyü herhangi bir sebeple bir an içinde kaldırınca, bütün varlıklar hemen altüst olur, maddeler arasındaki bağlantılardan hiç bir eser kalmaz, hiç bir canlının yaşamasına imkan kalmaz. 
  İşte bu umumi (genel) kıyamettir. Bunun kopacağı zamanı ancak Yüce Allah bilir.
     Kıyametin alâmetlerine gelince: Bunlar, Eşrat-ı Saat(Kıyamet Alametleri) denen bazı tuhaf ve çirkin olağanüstü olaylardır. Bunların meydana geleceğini Peygamber efendimiz bildirmiştir. Başlıcaları şunlardır;
  1) Din konusunda bilgisizliğin her tarafa yayılması, sarhoşluk veren şeylerin içilmesi, zina ve benzeri kötülüklerin çoğalması, öldürme olaylarının artması... Bunlara küçük alâmetler denir. 
  2) Müminleri nezleye tutulmuş ve kafirleri sarhoş olmuş gibi yapacak bir dumanın çıkması.
 3) Deccal adında bir şahsın türeyip tanrılık davasında bulunması ve sonra kaybolup gitmesi...
 4) Ye'cüc ve Me'cüc adında iki milletin yeryüzüne yayılarak bir müddet bozgunculuğa çalışması...
  5) Hazret-i İsa'nın gökten inerek bir müddet Peygamberimizin şeriatı ile amel etmesi...
 6) "Dabbetü-l Arz" adında canlı bir yaratığın yerden çıkarak insanlara karşı sözler söylemesi...
  7) Yemen tarafından korkunç bir ateş çıkarak etrafa dağılması...
  8) Doğu ile batıda ve Arab yarımadasında birer büyük yer çöküntüsü olması...
  9) Güneşin az bir zaman için battığı yerden doğması...
  Bu alametlere de, Büyük Alametler denir.
  Bütün bu olaylar Yüce Allah'ın kudretine göre, hiç bir zaman imkansız sayılamaz. İçinde yaşadığımız bu âlemdeki olayların her biri, acaib bir yaratışın ve büyük bir kudretin nişanıdır, bir üstünlük örneğidir. Artık Kıyamet Alâmetleri denilen bu olayları düşünen hangi insan imkansızı görebilir?
  Bundan önce varlıklarına imkan verilmeyen nice büyük icatlar zaman zaman ortaya çıkmıyor mu? İnsanların zeka ve çalışmaları sayesinde böyle bir takım büyük ve güzel şeyler meydana geldiği halde, yaratıcımızın büyük kudreti ile artık nelerin meydana gelebileceğini düşünelim.
  "Bütün bunları yaratmak Allah'a güç değildir." (İbrahim:20)
   Ahirete Ait Olaylar
     Kıyamet koptuktan bir süre sonra Yüce Allah'ın emriyle sura ikinci üfürüş olacaktır. Bunun üzerine bütün insanlar dirilerek yerlerinden kalkacaklar ve mahşer (toplantı) meydanında bir araya gelmiş olacaklardır.
  Bir insanın bedeni yüz binlerce parçaya ayrılsa, her tarafa savrulup saçılsa ve çürüyüp kaybolsa, yine bunlar Yüce Allah'ın ilminden ve kudretinden dışta kalmazlar. Yüce Allah dilediği zaman bunları kudreti ile bir araya toplayıp diriltir, dilediği sonuca kavuşturur. İnsanların böyle yeniden hayat bulmalarına Haşr-i Ecsad (Bedenlerin toplanması) denilir. Bu olay, ruhların bedenlerine yeniden girmesiyle meydana gelecektir.
    Bilindiği gibi, ruhlar Allah'ın birer emridir. Onların gerçek halleri insanlar tarafından bilinmez. İnsanlar ölünce, onların ruhları geçici bir zaman için başka bir aleme gider. Orada dünyada yapmış olduğu işlere göre ya rahat yaşar yahut azab görür. O aleme Berzah Âlemi denir. Bu, dünya ile ahiretten başka olan bir alemdir. Hayatla ölüm arasında uyku hali ne ise, ölümle ahiret hayatı arasında olan Berzah alemi de onun benzeridir. Bunun gerçek halini ancak Yüce Allah bilir.
  İşte ruhlar, ebedî bir şekilde ölümden ve yok olmaktan kurtulmuş oldukları için, ahiret hayatı başlayınca her ruh, Allah'ın kudreti ile meydana gelecek olan kendi bedenine döner. Onunla birleşerek beraberce Mahşer'e gider. Bu esas bakımından cisimle ruhun bir araya gelmesinden başka bir şey değildir. 
  Mahşer'de her mükellef (yükümlü) insan sorguya çekilecektir. Dünyada yaptığı işleri gösteren amel defteri kendisine verilecek, dünyadaki amelleri tartıya konacaktır. Müminlerin bir kısmı peygamberlerin ve diğer büyük kimselerin şefaatına kavuşucaktır. Her insan "Sırat" denilen köprüden geçmek zorunda kalacaktır. İnsanların bir kısmı Sırat'ı geçerek Cennet'e girecek, bir kısmı da bundan geçemeyip Cehennem'e düşecektir. Şöyle ki:
  1) Ahiret gününde sorguya çekilme, yükümlü olan bütün yaratıkların Allah tarafından hesaba çekilmesidir. Mahşer'de büyük bir adalet mahkemesi kurulacak ve herkesden dünyada yaptıkları sorulacak, ona göre hakkında karar verilecektir.
  Daha önce de insan öldüğü zaman kabrinde "Münker ve Nekir" denilen iki melek tarafından sorguya çekilecektir. Ölüye soracaklardır: Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir? Kıblen neresidir? Buna Kabir sorgusu denir.
  2) Amellerin yazılı olduğu defter, her insanın dünyada iyi ve kötü her işlediği şeyin yazılı olduğu defterdir. Melekler tarafından yazılmış olan bu defter, ahirette sahibine verilecek ve ona: "Al, kitabını oku!" denilecek ve böylece hiç bir şey gizli kalmayacaktır.
  3) Mizan, Mahşer'de herkesin dünyada yapmış olduğu işleri tartmaya mahsus bir adalet ölçüsüdür ki, bununla amellerin iyi ve kötü miktarı anlaşılmış olur.
  4) Sırat, Cehennem'in üzerine kurulmuş, üzerinden geçilmesi pek zor olan bir köprüdür. Bunun üzerinden Allah'ın iyi kulları çok kolaylıkla geçer. Öyle ki, bir kısmı şimşek çakar gibi aniden geçer ve Cennet'e girer. Kafirler ile müminlerden bağışlanmamış kimseler geçemeyip Cehennem'e düşeceklerdir. Kafirler ebedî olarak orada kalacaklar, müminler ise cezalarını doldurduktan sonra Cennet'e gireceklerdir.
  5) Cennet, hatır ve hayale gelmeyen maddî ve manevî nimetleri içinde toplayan, hiç bir zaman yok olmayan ve bugün mevcut olan sekiz bölümlü bir mükafat alemidir. Bulunduğu yeri ancak Allah bilir.
  6) Cehennem, bütün kafirlerle bazı günahkar müminler için yaratılmış olan yedi aşağı tabakaya bölünmüş bir azab kaynağıdır. Burada kafirler ebedî olarak kalacaklar ve azab çekeceklerdir. Günahkar müminler ise, bir müddet azab çektikten sonra bağışlanarak Cennet'e konulacaklardır. Cehennem'in bulunduğu yeri de ancak Yüce Allah bilir.
  7) Kevser Havuzu, Mahşer günü Yüce Allah tarafından peygamberimize ikram buyurulacak olan gayet büyük bir havuzdur. Bunun çok tatlı ve berrak suyundan müminler içecekler. Mahşerin dehşetinden ileri gelen hararetlerini gidereceklerdir.
  8) Şefaat, ahiret günü bir kısım müminlerin bağışlanmaları ve bazı itaatli müminlerin de yüksek derecelere ermeleri için peygamberimizin ve diğer bazı büyük zatların Yüce Allah'dan dilek ve yalvarışta bulunmalarıdır. 
  Ahirette bütün insanlara ait hesaba çekilme işinin bir an önce yapılması için en büyük şefaatta bulunacak kimse, Hazreti Peygamber Efendimizdir. Onun bu şefaatına Şefaat-ı Uzma (En büyük Şefaat) denir. Peygamberimizin sahib olduğu Cennetteki yüksek makama da Makam-ı Mahmud (Övülen Makam) denir. 
  Bütün bu saydığımız şeylerin aslını ve özünü ayrıntıları ile bilmek ancak Yüce Allah'a mahsusdur. Ahiretle ilgili bütün bu olayların var olduğunu kabullenmek, Yüce Allah'ın kudret ve azametini düşünüp sezebilenler için asla uzak ve imkansız görülemez. Yüce Allah'a hamd olsun ki, biz bunların hepsine inanmış ve iman etmiş bulunuyoruz.
  "Allah her şeye gücü yetendir." (Kehf: 45)
   Ahiretin Varlığındaki Hikmet
   Bilindiği gibi, Yüce Allah'ın varlığı ezelîdir, ebedîdir. O'nun kudreti de sonsuzdur. Her işinde de nice hikmetler vardır. O'nun yaratıcılık sıfatı her zaman varlığını gösterecektir. O'nun yarattığı ve yaratacağı varlıkların bir kısmı devam edecektir. Kimbilir içinde yaşadığımız bu alemi ne kadar asırlar önce yaratmıştır! Sonra da bu alemde birtakım ibadet ve görevlerle yükümlü olmak üzere insanları seçkin bir sınıf olarak meydana getirmiştir.
  Bütün bu insanlar ve diğer nice yaratılmış varlıklar boşuna mı yaratılmıştır? Geçici bir zaman için yaşayıp da sonra tamamen yok olsunlar diye mi, bu kadar mükemmel suretle meydana getirilmişlerdir?
  Hayır, böyle bir iddiaya insanın vicdanı isyan eder. Her zerrede görülen hikmet buna karşı çıkar.
   Şübhe yok ki, insanlar bu dünyaya bir imtihan için getirilmiştir. Bu alemde yapmış olduktan iyi ve kötü amellerinin sonuçlarına ve karşılıklarına başka bir alemde ebedî olarak kavuşmak için yaratılmışlardır. Bu dünyada herkes yaptığının karşılığını yeter derecede görmemektedir. Nice saygı değer iyi insanlar sefil bir halde yaşarlar. Nice sapık ve azgın kimseler de, rahatlık içinde yaşayarak kötü yürüyüşlerinin cezasını dünyada görmezler.
  Bu bakımdan Yüce Allah'ın adaletinin tam manasıyla gerçekleşeceği bir alem lazımdır ki, herkes yaptığı işlerin karşılığını orada bulsun. Böylece Yüce Allah'ın yaratıcılık sıfatı kendisini daima göstersin.
   Şunu da düşünmelidir: Bu dünyada insanlar ve diğer sorumlu yaratıklar iki kısma ayrılmıştır: Bir kısmı üzerine düşen görevleri yerine getirmekte ve Allah'ın varlığına değişmez bir inançla sarılmış bulunmaktadır. Bu değişmez ve devamlı inanç sahiblerinin mükafatları da ahiret hayatında ebedî olacaktır.
  Diğer bir kısmı ise, görevlerini kötüye kullandıklarından Yaratıcısını unutmuşlar ve nefislerine uyarak gittikleri sapık yolun doğruluğuna devamlı bir inançla bağlanmışlardır. Milyarlarca sene yaşayacak olsalar dahi, kendi inanç ve inkarlarını terketmemek kararında bulunurlar. Onun için bunların cezası da, kendi inançları gibi ebedî olacaktır. Ahirette sonu gelmeyen bir azaba düşeceklerdir. 
  Şunu da ilave edelim ki, Yüce Allah katında güzel iman o kadar makbul ve büyük bir şeydir ki, onun karşılığı, Allah'ın bir ihsanı olarak sonsuz bir mükafattır. Allah'ı inkar edip batıla tapınmak da, o kadar büyük bir cinayettir ki bunun karşılığı da, sonsuz bir azabdan başka bir şey değildir.
  "İyi insanlar Naîm'de (Nimet Veren'de), günahkar kimseler de Cehennemdedirler." (İnfitar:13-14)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder